Obezitede insülin salgılanması, Obezite, artmış açlık plazma insülin düzeyi ve oral glukoz yüküne abartılı insülin yanıtı ile karakterizedir (Kolterrnan ve ark., 1980). Ancak obezite ve vücut yağ dağılımı, glukoz metabolizmasını bağımsız, fakat aditif mekanizmalar ile etkiler.
Kissebach ve ark. (1982) üst vücut obezitesinin artmasına oral glukoz alımına, glukoz düzeylerinde ve insülin yanıtında ilerleyici bir artışın eşlik ettiğini göstermişlerdir. Bireylerdeki in vivo insülin duyarlılığı somatastatin, insülin ve dekstrozun eşzarnanlı infüzyonu sırasında, elde edilen kararlı durum plazma glukoz (KDPG) ve insülin (KDPİ) konsantrasyonlarının belirlenmesi yoluyla değerlendirilmiştir. Endojen insülin üretimi somatostatin ile baskılandığına ve KDPI düzeyi her durumda benzer olduğuna göre, KDPG kişinin aynı insülin uyarısı altında, intravenöz glukoz yükünü azaltma yetisini doğrudan ölçmektedir ve bu nedenle KDPG, insülin direncinin bir indeksi olarak kabul edilebilir.
Sonuçlar, artan üst vücut obezitesi ile KDPG arasında pozitif korelasyon olduğunu göstermiştir. Genel şişrnanlığırı (ideal vücut ağırlığının yüzdesi) etkileri için yapılan düzeltmelerden sonra, üst vücut obezitesi KDPG ile bağımsız korelasyon göstermeyi sürdürmüştür ki bu, vücut yağı yerleşimirıin, insüline duyarlılık derecesini ve buna bağlı olarak metabolik profili bağımsız olarak etkileyen bir faktör olduğunu düşündürmektedir. Portal plazma insülin düzeylerinin ölçülmesi (insülin salgılanmasının bir indeksi olarak) üst ve alt vücut obezitesinde düzeylerin benzer olduğunu göstermektedir; ancak bazal ve intravenöz ya da oral glukoz ile uyarılan hepatik insülin salgılanması, üst vücut obezitesinde azalmaktadır (Peiris ve ark., 1986). Sonuç olarak, üst vücut obezitesinde posthepatik insülin dağıtımı artarak, daha belirgin periferik insülin konsantrasyonlarına neden olmaktadır.
İskelet kasının insüline duyarlılığı ve yanıt verebilirliği ile ilgili çalışmalar ve premenopozal kadınlarda genel glukoz dağıtımı ile vücut yağ dağılımına bağlı olarak değişen ilişkisi, üst vücut obezitesi arttıkça anlamlı bir artış olduğunu ortaya çıkarmıştır (Evans ve ark., 1984). Glukojen sentazın glukoz-6-fosfattan bağımsız formunun (GS I) insülin ile uyarılan aktivitesi, somatastatin-insülin-dekstroz infüzyonu sırasında alınan kuadriseps kas i biyopsilerinde ölçülmüştür. Tüm kadınlardaki KDPİ’lerin benzer düzeylerde olmasına karşın, üst vücut şişmanlığı arttıkça, GSI yüzdesinde anlamlı azalmalar gözlenmiştir ve buna insülin ile uyarılan glukoz dağıtımının veriminde azalma (benzer KDPİ düzeylerindeki artan KDPG’nin yansıttığı) eşlik etmiştir. Dahası, artan üst vücut şişmanlığı ile ilişkili olan azalmış sayıdaki hücresel insülin reseptörlerinde, bazı kişilerde maksimumum üstündeki insülin uyarısı sırasında azalan glukoz azalması ile ilişkili olan anlamlı bir trend bildirilmiştir. Bu tür bulgular, hem irısülin reseptörü düzeyinde hem de reseptör sonrası olaylarda defekt olduğunu düşündürmektedir.
Abdominal viseral yağ dokusu lipolitik uyarıya, subkutan yağ dokusundan daha duyarlıyken, insülinin inhibitör etkisine karşı daha az duyarlıdır; bu durum ‘nsülin reseptörlerinin düşük yoğunlukta olması ile ilişkili gözükmektedir. ~bezitedeki hiperinsülinemi, insüline duyarlı subkutan adiposirlerin lipolizini büyük ölçüde inhibe eder ve böylece viseral yağdan kaynaklanan sistemik SYA oranını belirginleştirir (Rebuffe-Scrive ve ark., 1988, 1989). Ayrıca aktif viseral adipositler tarafından üretilen, artan portal SYA konsantrasyonları, karaciğerin gereğinden yüksek SYA konsantrasyonlarına maruz kalmasına yol açar. Aşırı viseral yağ lipolizi, karaciğer ve iskelet kasındaki insülin direncinin, ek bir sistemik insülin direnci oluşturması ile bir kısır döngü yaratabilir (Şekil 8.1).